Siverek Güney Doğunun, Bir kültür ve asalet kentidir. Siverek Güneydoğuda, İslam'ın ve imanın öne çıktığı bir kültür mozaiği şahsiyetli olduğu kadar, cesaretli, yiğit insanların yaşadığı bir itibar şehridir. Siverek tarihi camileriyle, kendine mahsus örf ve adetleriyle, gözleri kamaştıran bir şehrimizdir. Siverek, kenarından bakanları içine çekecek kadar her yönüyle cazip ve engin bir derya gibidir. Bağları, üzüm türleri, pekmezi, pestili, kesmesi, mayhoş narları, sütü, peyniri ve ayranıyla ve hepsinden önemlisi suyu ve havasıyla bir başka güzeldir Siverek.
Kentin bu günkü ekonomik ve sosyal yapısına bakarak Siverekli ince esmer endamı, gür siyah bıyıkları, şahin bakışları, iri ve ela gözleri ve her göreni kendisine hayran eden levendane yürüyüşü ile tam bir Osmanlı efendisidir. Siverek'te yaşayan insanlar daima taşan, kabaran ve coşan bir sevdanın kahramanlarıdır. Sivereklide bazen haklı bir öfkenin heybetini ifade eden sert bir bakış görebilirsiniz. Sakın telaşa kapılmayınız. Zira kesinlikle bu bakış yara değil, ağyaradır. Şanlıurfa'nın kurtuluşunda Sivereklinin katkısını unutmak vefasızlık olur. Ancak Sivereklilerin sert bakışları altında munis ve dostane bir vefa vardır.
Siverek'te ilme ve ilim adamlarına gösterilen saygı, her türlü takdirin üstündedir. Kendisine hizmet eden herkese Siverekli minnet duymakta ve takdir hislerini gizleyememektedir. Zaten "Bu şehirde en sevilmeyen şey nedir? " diye sorarsanız, herkes "Vefasızlıktır" diye cevap verir. " En affedilmez suç nedir? " diye sorarsanız, "dostlara ve kimsesizlere karşı kaba davranmaktır." diye cevap verirler."En geçerli meta (servet) nedir ?" diye sorarsanız , "Mertlik, cesaret, doğruluk ve asalettir." derler. İşte Siverek'i ve Siverekliyi tanımak için lütfen bu pencereden bakmalısınız.
Siverek, sönmüş, bir yanardağ olan Karacadağ'ın batısında, Fırat'a doğru uzanan bölgede, Diyarbakır-Şanlıurfa-Adıyaman arasındaki üçgende kurulmuş bir şehirdir.
Tarihi, Sümer ve Asurlulara kadar uzanan şehir, Asurlular döneminde yığma bir tepe üzerine inşa edilen kale etrafında kurulmuştur. Şehire hükmedenler tarafından zaman zaman onarılan kalenin son olarak Bizans İmparatoru II. Costantin tarafından Diyarbakır'a gelecek saldırıları önlemek ve çevredeki önemli yolları kontrol altına almak amacıyla yeniden tamir ettirilmiştir. Tarihte pek çok medeniyetlere beşiklik eden ve değişik milletlerin hâkimiyetine giren Siverek, Milattan sonra Araplar, İranlılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlı İdarelerinde çok mamur günler geçirdiği gibi, çeşitli savaşlarda tahrip edilip yıkık bir köy halini aldığı zamanlar da olmuştur. Diyarbakır'ın fethinden önce Halid b.Velid tarafından eyalet merkezi olmuş, daha sonra Bizanslıların idaresinde Batlamyus'un rivayetine göre Kontopolis'lik yapmıştır. Selçukluların Anadolu'ya girmesiyle, Melik şahın komutanlarından Bozan Bey tarafından (1097) Urfa Kontluğuna, daha sonra Musul Atabeyi Nureddin Zengi idaresine geçmiştir. 1400'lerde Timur'un tahribatından nasibini alan Siverek sırasıyla Mısırlıların (1426), Akkoyunluların (1435), bilahare İranlıların eline (1451) geçmiştir. Yavuz Sultan Selim'in Ridaniye Savaşı dönüşünde (1517) Osmanlı idaresine geçen şehir, İranlılar tarafından tekrar zapt edilmişse de, bu uzun sürmemiş, 1535 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından tekrar Osmanlıların idaresine geçmiş ve Harput eyaletine bağlı bir kaza merkezi yapılmıştır. Osmanlı idarecileri tarafından zamanla şehire camiler, hanlar, medreseler, hamamlar ve çarşılar yapılıp kalesi tamir edilerek, 1908 yılında mutasarrıflık yapılarak Çermik, Hilvan (Karacurun), Viranşehir Siverek'e bağlandı.
Milli mücadelede ve Urfa'nın kurtuluşunda çok büyük kahramanlıklar gösteren Siverek 1923'te vilayet merkezi yapıldı. Ancak Sivereklilerin bu mutlu sevinçleri fazla uzun sürmedi. Siverek vilayetinin 1926 yılında ilçe yapılmıştır.
İşte Siverek'in Cumhuriyet devri macerasının başlangıcı... 1926'dan 1996'ya kadar tam 70 yıl... Evet, tam 70 yıl... Bu uzun yıllar içinde Siverek geniş arazisi, verimli toprakları, mücadeleci ve çalışkan insanları ile pek çok il merkezini sosyal ve kültürel açıdan geride bırakarak, günümüze il olma mücadelesinin adeta sembolleşen şehri olarak Türkiye gündemine yerleşmiştir.
SİVEREK'İN İSMİ
Geçmişi milattan öncesine dayanan, Sümer, Akad, Asur, Eti, Mitani, Bizans, Arap, Selçuklular ve Osmanlılardan günümüze kadar çok değişik kavim ve milletlere beşiklik eden Siverek şehrinin tarihi kadar ismi de değişmiştir. Çeşitli merhalelerden geçerek bu günkü halinde karar kılmıştır SİVEREK ismi bu günkü şeklini alıncaya kadar değişik şekillerde söylenmiş ve Sümer, Hitit, Asur, Mittani, Bizans ve Arapların bu şehre verdikleri isimlerin sanki bir özeti olarak ortaya çıkmıştır. İşte tespit edebildiklerimizden bazıları; KİNABA, SURK, SEVAVORAH, SEVAVARAK, SEVAVEREK, SEBABEREK, SİBABARKA, SIKLIS, SÜVEYDA, SERREK ve SENN... Sanki tarih içinde kullanılan bu İSİMLER macun yapılarak bunlardan "SİVEREK" çıkmıştır. Siverek isminin bu şeklini alması bile, onun tarihin çok eski devirlerine kök saldığını göstermektedir. Yaptığımız araştırmada Siverek adının kaynağı ve manası şu şekilde ortaya çıkmıştır;
SEVAVEREK: Bizans ve Ermeni kaynaklarında Siverek için kullanılan bu ismin kelime manası "SEAV":siyah " AVEREK":harabeler yani siyah harabeler anlamına gelmektedir.
SURK: Kırmızı toprak anlamına gelen bu ismi Sasaniler vermişlerdir.
SERREK: Farsçada bir şeyin başı veya baş damarı anlamındaki bu ismi İranlılar vermişlerdir.
SENN: Diyarbakır'ı ele geçiren Bekir b. Vail kabilesi, bölgenin tamamına hâkim olmak istediğinde Siverek kalesi önlerinde bir engel olarak kalmıştı SENN ise Arapçada Diş ya da engel anlamına gelmektedir. Diyarı- bekire bu ismin verilmesi Bekir bin Vail kabilesinin namına nispetle olmuştur.
SÜVEYDA: Arap ve Bizans kaynaklarında, Arapların Siverek için "es_Süveyda " ismini kullandıkları anlaşılmaktadır. Süveyda siyah manasında kullanıldığı gibi, daha çok kalpteki siyah nokta, yani kendisine âşık olunan, sevilen, sevda manasına da gelmektedir. Ermeni ve Süryani kaynaklarındaki manası ( siyah harabeler) kalpteki siyah nokta ile günümüze kadar gelen siyah taşlar birbirine uygunluk arz etmektedir. Bu gün bile Siverek'in siyah taşları meşhurdur.
Çeşitli kaynaklardan öğrendiğimize göre Siverek hâkimiyetine girdiği kavimlerin dilinde birbirine yakın isimlerle anılmıştır. Bunlardan:
Sümer, Hitit, Akatlar ; Sevavorah,
Asurî ve Sonrakiler; Sevaverek,
Bizanslılar; Sevaverek
İranlılar; Surk ve Serrek,
Araplarda ise Senn ve Süveyda ile isimlendirilmiştir. Yine bazı kaynaklarda ve halk arasında "KANKALESİ" ya da "KİNABA" diye adlandırıldığı da bildirilmektedir. Bu gün bile halk arasında bu isimlerden bir kısmı (Surk, Kankalesi) kullanılmaktadır.
İnsanın, sanki tarihte bu beldeye verilen isimler bir kaba konup karıştırılmış ve içinden "SÜVEREK", "SEVEREK" ve bu günkü "SİVEREK" çıkmıştır diyesi geliyor.
ŞEHRİN KURULUŞU
Mazisi milattan önce 5000'li yıllara kadar uzanan Siverek'in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin bilinmemekle beraber Sümer, Asurlar, Medler, Eti, Kamuk, Hurri ve Mitanilerin burada değişik zamanlarda hüküm sürdükleri hem eski tarih kaynaklarında, hem de son zamanlarda yapılan tarihi kazılardaki buluntular sayesinde anlaşılmaktadır. Şehrin etrafında kurulduğu kale ilk defa Asurlular tarafından yapılmıştır. Daha sonra Bizanslıların eline geçen Siverek kalesi Diyarbakır'ın dış saldırılara karşı korunması ve ordu konaklama yeri olarak kullanılmıştır.
Yığma bir tepe üzerine inşa edilen ve tarih içinde pek çok medeniyete sahne olan Siverek, bu zaman içinde bazen imar edildi, bazen de karşı tarafın saldırılarına uğrayarak tahrip edilip köy halini aldı. Kısaca Siverek ümranı da, hüsranı da yaşamış pek çok med-ceziri görmüş, ama bu dalgalarda erimeyerek günümüze kadar gelebilmiş bir beldedir.
YÖNETİM SAFHALARI
Dicle ile Fırat arasındaki bölgede yer alan ve tarihi Milattan çok önceye dayanan Siverek'te değişik kavimler hüküm sürmüşlerdir.
SÜMERLER: M.Ö.3500-2800 Yıllarında Siverek'te, Hassek Höyük'te ve bölgede hüküm sürmüşlerdir.
AKADLAR: M.Ö.2800-2500 Yıllarında Sümerlerin yenilgisinden sonra bölgede hüküm sürmüşlerdir.
BABİLLER: M.Ö.2500'lerde Sümerlerin bölgeden çekilmesinden sonra hüküm sürmüşlerdir.
HİTİTLER: M.Ö.1600 Yıllarında Mitanni'lerin egemenliğine son veren Hititler Mezopotamya'nın kuzeyinde ve Siverek civarında hüküm sürmüşlerdir. Siverek'e bağlı Taşlı köyünde 1939 yılında Hititlere ait bir heykel bulunmuştur. Araştırmacılar ve arkeologlar bu heykelin Hitit ilahı olan Kinaba'ya ait olduğunu iddia ediyorlar. Ayrıca kalenin güneyinde bulunan Yeraltı hamamındaki aslanlı kurna ile duvardaki aslan başı kabartması Hitit kültürünün özelliklerini taşımaktadır. Hititler döneminde Kinaba ( Siverek ) önemli bir idare merkezi olmuştur.
ASURLULAR: M.Ö.11.ve 10.yüzyıllar bölgede Asurluların Arap kökenli Aramileri bozguna uğrattıkları ve Diyarbakır bölgesinde, Diyarbakır dâhil Kuzey Mezopotamya'da hüküm sürdükleri ve Siverek'i Asur eyaleti haline getirdikleri yıllardır. Asurluların hâkimiyeti M.Ö. 600 yıllarına kadar sürmüştür. Bu dönemde Siverek savaşlarda yakılıp yıkılmıştır. Bir köy halini alan Siverek daha sonra Perslerin bölgeye gelmesiyle tekrar canlanmaya başladı. Perslerin hâkimiyeti Makedonyalı Büyük İskender'in bölgeye girmesiyle son bulmuştur. Büyük İskender'in ölümüyle Makedonyalıların bölgedeki hâkimiyeti son bulmuş ve bölge M.S. ilk yıllarda Romalıların eline geçmiştir. M.S. 240 Yıllarında Sasaniler Romalıların elinde bulunan bölgeye Kral Ardeşir komutanlığında sahip oldu. Ancak Romalılar bölgeyi Sasanilerden tekrar geri aldılar.
BİZANSLILAR: Romalıların elinde bulunan Siverek, Doğu Roma İmparatorluğunun Bizans İmparatorluğu adını almasıyla uzun süre bu devletin egemenliğinde kaldı M.S.540 yıllarında tekrar Sasanilerin eline geçmiştir. Sasaniler hükümdar Nuşirevani Adil ile II. Hüsrev zamanlarında bölgeye hâkim olmuşlarsa da Bizanslılar bölgeye tekrar egemen olmuşlardır.
MÜSLÜMANLAR: Bölgeye girişleri ilk defa Hz. Ömer'in Hilafeti döneminde olmuştur Ebu Ubeyd Bin Ğanem Komutanlığındaki İslam ordusu 637-639 yılları arasında Diyarbekir ve Siverek'i almışlardır. Başka bir Rivayette de Diyarbakır'ın fethi sırasında Halid b. Velid'in bölgeye geldiği, Diyarbakır ve Siverek'in onun tarafından alındığı bildirilmektedir. Daha sonra Emevi ve Abbasi dönemlerinde de İslam hâkimiyeti altında kalan Siverek'te kısa aralıklarla yönetim değişiklikleri olmuştur.
Haçlı seferleri sırasında tekrar Bizanslıların eline geçen (1069) Siverek, Malazgirt Savaşından sonra Melik Şah döneminde Bozan Bey tarafından fetih edilerek, tekrar İslam hâkimiyetine girmiştir. Ancak haçlı seferleri sırasında (1097) Urfa Kontluğuna bağlanan Siverek, 1200 yılında Musul Atabeyi Nureddin Zengi tarafından fetih edilmiştir. 1256 yılında Moğollardan Hulagu'nun ve daha sonra (1400) Timur'un istilalarına uğramıştır. Bundan sonra sırasıyla Mısır Memluklularının, 1435 yılında Akkoyonluların, 1508 de ise Safevilerin eline geçti.
OSMANLILAR: Siverek ilk defa 1517 yılında Osmanlıların eline geçti. Yavuz Sultan Selim Mercidabık Savaşı sırasında Siverek'i Osmanlı topraklarına katmıştır. Ancak Safeviler 1522 yılında Siverek'e bir daha girdiler.1535 yılında Irakeyn seferine çıkan Kanuni Sultan Süleyman hastalanınca Karacadağ'da konaklamış ve oradaki suyla şifa bulmuştur. İşte bu sırada Siverek Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Bu dönemde pek çok imar faaliyetine sahne olan Siverek'te camiler, hanlar, hamamlar, çeşmeler ve çarşılar yapılarak Siverek kalesi de yeniden tamir edilmiştir.1908'de Viranşehir, Çermik ve Karacurun (Hilvan) kendisine bağlanarak mutasarrıflık yapılmıştır.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE SİVEREK
Yukarıda görüldüğü gibi birçok kavimlere beşiklik eden, saadeti de şekavedi de gören, eyalet merkezliğinden köye, köyden mutasarrıflığa inip çıkan ve tarihin dalgalarına karşı direnerek ayakta durmayı başaran Siverek, Osmanlı devletinin yıkılışının ardından Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasıyla yeni bir döneme girmiştir.
Daha önceki dönemlerinde Başkentlik, Eyalet, Sancaklık, mutasarrıflık ve vilayetlik gibi aşamalar geçiren Siverek, Cumhuriyet dönemine Diyarbakır vilayetine bağlı sancak olarak girmektedir.
Milli Mücadelede göstermiş olduğu büyük kahramanlıklardan ve bağlılıktan dolayı 1923 yılında Viranşehir ve Çermik ilçeleri de kendisine bağlanarak vilayetlikle mükâfatlandırılmıştır. 1926 yılına kadar vilayet kalan Siverek, kurtuluş savaşının vermiş olduğu ağır harabiyete rağmen sosyal, kültürel, eğitim ve ekonomik açıdan şehir olma vasfını koruyordu. Siverek tam kalkınma ve gelişme devresine gireceği sırada, aşiretler arasındaki çekişmeler ve yerel yöneticilerin de isteğiyle 1926 yılında ilçe yapılarak Urfa'ya bağlanmıştır. İlçe yapılmasıyla beraber adeta gelişmesine set çekilmiştir. Bu dönemden itibaren birçok alanlarda gerileme başlamıştır. 4314 Km2 yüzölçümüne sahip olan Siverek, 2 veya 3 (Tunceli, Aksaray,)il merkezi hariç tüm, illerin ilçe merkezi yüz ölçümlerinden büyüktür ve her yönüyle gelişmeye müsaittir. Siverek'te belediye Cumhuriyet'ten önce kurulmuştur. İlçe olmadan önceki Siverek'in gelişmişliğini anlamak için aşağıdaki bilgileri okumak yeterlidir. 1893 Osmanlı nüfus sayımlarında Siverek'in merkez nüfusu 30.713 tür l905 Diyarbakır vilayet salnamesinde 35,000.Aynı salnamede bir hükümet konağı, iki cami, üç mescit, bir kilise, iki medrese(Lise sonrası okul) bir İdadiye (Lise), bir Rüştiye (Orta okul), üç iptidaiye (İlk okul), altı sübyan mektebi (ana okulu),dört azınlık okulu (Gayrı Müslim okulları), dört han, iki hamam, bir çarşı, ve beş çeşme olduğu yazılmaktadır.
İlçe olduktan sonra, eğitim yuvalarının çoğu kapanmıştır. Uzun yıllar sadece bir kaç ilkokul ile eğitime devam etmiştir. Bunun dışında diğer konularda da Siverek gerilemeye devam etmiştir. Belediyece bazı çalışmalar yapıldıysa da bunun yeterli olduğu söylenemez. l945 yıllarına kadar gün be gün gerileyen Siverek'te, aydın insanlar ve basının büyük çaba ve mücadeleleri neticesinde 1946 yılında Siverek ortaokulu açılmıştır,l947 yılında ilk defa, 1970 yılında ise ikinci şehir planı çalışmaları yapılmıştır,l950 de içme suyu l953 de ise elektrik şebekesi yapılmıştır.
Siverek belediyesi kendi imkânlarıyla hizmetlerini devam ettirerek başta ana caddeler olmak üzere yaş ve kuru hal pazarı, eski buğday pazarı yıktırılıp yerine betonarme buğday pazarı yapılmış bundan başka kasaplar ve manavlar çarşısı, içinde küçük sanayi sitesinin de yer aldığı şehirlerarası otobüs terminali, halkın en önemli geçim kaynağı olan hayvan pazarının tesisi tamamlanmıştır.l963 te ilçe halk kütüphanesi, 19. yılında Siverek'in en önemli tesislerinden olan ve Türkiye süt endüstrisi kurumu (SEK) tarafından kurulan "Süt ve tereyağı fabrikası" açılmıştır. 1923 ile 1996 yılları arasındaki 73 yıllık dönemde Siverek gelmesi gereken seviyeye ne yazık ki gelememiştir.
Bir zamanlar kültür seviyesi yüksek olan Siverek aydınlarının günden güne başka şehirlere göç etmesi, aydın insan nüfusunu azaltmış, köyden şehre akan göçler ise eğitim ve kültür seviyesini iyice düşürüp Siverek'e büyük bir köy ya da şehir köy manzarası vermiştir.
1974 te yetersiz kalan hükümet binasının yerine yenisi yapıldı Siverek ilçe olmadan (1926) evvel eğitime açık olan idadi mektebi (Lise) kapandıktan 37,38 yıl sonra l965 yılında yine aydınların ve yerel basının çaba ve mücadeleleriyle eğitime açılmıştır.
Ondan sonraki zaman içerisinde gerçekten kayda değer sosyal ve kültürel faaliyet görülmemiştir.1965'ten sonra Lise ve dengi eğitim alanında birçok dallarda okullar açıldı.
S İ V E R E K V İ L A Y E T İ
Vilayetin vaziyet ve ahvali umumiyesi.-Varidatı umumiye ve hususiyesi.- mektepler, cemiyetler, şirketler ve fabrikaları,-ihracatı,-nüfusu umumiyesi memurların sıfatı, memuriyetleriyle isimleri.
Vilayetin vaziyet ve ahvali umumiyesi:
Siverek vilayeti, Viranşehir kazasıyla merkeze ait Karakeçi, Karacadağ, Bucak nahiyelerini havi beş yüz seksen köyden ve birçok göçebe aşairden ibarettir. Vilayetin umumi mesahe-i sathiyyesi 13,500 kilometre murabba'ı yani 6.000.000.dönümdür. Bunun sülusanı nispetinde ormanlık ve mütebakisi taşlık olup, kabili ziraat kısmı bir milyon dönümdür.
Siverek vilayeti bir ziraat memleketidir. Arazisinin mümbit ve mahsuldarlığı sayesinde istihsalatı ziraiyesi ihtiyacatı mahaliyeye kâfi geliyor. Senevî 340.000 kilo pirinç 6.000.000 kilo miktar buğday 900.000 kilo arpa hariç sevkiyatta bulunmaktadır.
Vilayetin varidatı umumiyesi 191,185 lira, varidatı hususiyesi 85,000 adet liradır. Vilayetin dâhilinde şirket olmayıp yalınız Viranşehir kazasında bir un fabrikası vardır. Merkez vilayette bir kız ve iki erkek ilk mektebiyle bir iptidai leyli köy mektebi ve merkeze ait muhtelif köylerde dört adet ilk erkek mektebi mevcut olup, bunlara müdavim talebe miktarı ellisi kız ve dört yüzü erkek olmak üzere cem'e dört yüz ellidir.
MÜNTEŞİR GAZETE VE MECMUALAR
İRFAN GAZETESİ: Haftalık olarak siyasi mahiyete Siverek'te intişar eden İrfan gazetesi ilk defa olarak 22 Nisan 339 tarihinde şapiroğrafla ve 3 Şubat 341 tarihinden itibaren de tab makinesiyle tab ve intişara başlamıştır. Pazartesi günleri neşir olunur. Sahibi imtiyazı Siverekli Mehmet Siret efendidir. Heyeti muhaririyesi paşazade Fikri, Kekeizade Mustafa Vasfi, Acemzade Fikret beglerdir. Kendi matbaası mevcut olup adedi tabı üç yüzdür.
ALTIN IŞIK Mecmuası: On beş günde bir ilmi ve edebi mahiyette neşir edilmektedir 341 senesi nisanında tesis ve intişara başlamıştır. Sahibi imtiyazı ve müessisleri Mehmet Siret, Acemzade Mahmud Fikret efendilerdir. Müstakil ser muharriri yoktur. Heyeti tehririyesi Mustafa ve Fikri beglerdir. Adedi tabı beş yüzdür. Kendi matbaası yoktur.
KEŞKÜL
ESER HAKKINDA:
Burada okuyacağınız Siverek tarihi ile ilgili notlar, eski Viranşehir Kadısı Abdul Celilzade Zühtü Efendi'nin "Keşkül" adlı el yazma kitabından aynen yeni Türkçeye aktarılmıştır.
Eser, yazarın oğlu Mehmet Feyzi BAYAR tarafından muhafaza edilmektedir. El yazmasının 436.ile 446.sahifeleri arasında yer alan bu bölümün başında şu ibare bulunmaktadır: "Urfa ilk tedrisat mektebi müfettişi Baki Bey'in istirhamı üzerine Siverek hakkında yazdığım tarihtir"
Siverek tarihi ile ilgili olan bu bölüm, Mehmet Feyzi BAYAR tarafından hiç değiştirilmeksizin bu günkü dile aktarılmıştır. Eserin sonunda yer alan "1.5.931" tarihi bu notların yazılış tarihi değil, el yazmasına geçiriliş tarihidir. Kitabın yazılışı yazarın oğlu Mehmet Feyzi BAYAR'a göre 1926-1927 tarihleridir. Abdul Celilzade Zühtü Efendi, o sıralarda Siverek'te bulunuyordu.
URFANIN KURTULUŞUNDA SİVEREK'İN ROLÜ
Haçlı zihniyetinin, Anadolu'yu emelleri doğrultusunda işgal etmek ve aralarında pay etmek için giriştikleri istilanın bir bölümü olan Urfa'nın işgaline karşı, gerek Urfalının gerekse çevre aşiretlerinin büyük mücadelesi vardır. Bununla beraber işgale karşı gerek örgütlenmede ve gerekse fiili mücadelede, Siverekliler büyük rolü oynamıştır.
Milli mücadele ile ilgili kaynaklarda belirtildiğine göre o zaman için en emin, güvenli ve teşkilatlanmış yer Siverek idi. Bunun için Urfa'daki Ali Saip Ursavaş ve Ali Rıza Bey gibi, güvenliğini tehlikede gören komutanlar hep Siverek'e sığınmışlardır. Ayrıca Fransız işgal kuvvetleri komutanları Villi ve Norman'ın işgali genişletmek için Diyarbakır'a geçişleri Siverek'te başta Cudi paşanın ve diğer aşiret reislerinin akıllı ve kahramanca davranışları sonucu akim kalmıştır.
Siverekliler gerek kendi kurdukları Müdafa'i Hukuk cemiyetlerine gerekse Kuvvai Milliye teşkilatına bütün güçleriyle destek olmuşlardır.1919 yılında Siverek Müdafa'i Hukuk cemiyeti, Siverek müftüsü Yeşilbaş Osman Efendi'nin evinde yapılan bir toplantının sonunda oluşturuldu. Bu toplantıya Cudi Paşa, Mahmut Efendi, Şaraptullu Ömer Ağa, Ramazan Ağa oğlu Mehmet, Küçük Ömerlerin Rüştü, Bekir Köran, Karahanlı Şeyhmus ve Refik Bey katılmışlardır.
Daha sonra Siverek Müdafa'i Hukuk cemiyetinin başına Cudi Paşa getirilmiştir.
Siverek Müdafa'i Hukuk cemiyeti üyeleri;
Başkan: Cudi Paşa
Üyeler: Odabaşızade Mahmud Efendi(Meclis-i Mebussan Üyesi),
Ramazan oğlu Mehmet Ağa,
Refet Bey,
Karahanlı Şeyhmus,
Molla Şeyh,
Şaraptullu Ömer Ağa
Bu cemiyetin kuruluşundan sonra Kuvvay-ı Milliye Heyetlerine daha düzenli bir şekilde yardım yapılmıştır.
Sivas Kongresi'nden sonra oluşturulan Heyet-i temsilliye ile irtibata geçerek Milli Mücadeledeki görevlerini harfiyen yerine getirmişlerdir. Özellikle Urfa'nın kurtuluşunda en büyük cephane, ilaç ve diğer savaş ihtiyaçları Siverek Müdafaa-ı Hukuk Cemiyetince yerine getirilmiş ve Siverekliler bu konuda hiç bir fedakârlıktan kaçınmamışlardır. Ayrıca Fransızların Güneydoğuyu işgallerini protesto ederek telgraf çekmişlerdir.